banner32

Can veren pervaneler

TV Programlarıyla da tanınan Hayati İnanç Başakşehir Söyleşilerine katıldı. ‘Can Veren Pervaneler’ üst başlığında İnanç, unutulmaya yüz tutmuş mirasımız Divan Edebiyatı’ndan mısralarla örülen doyumsuz bir sohbet gerçekleştirdi.

Can veren pervaneler
Başakşehir Emin Saraç Kültür Merkezi’nde gerçekleşen programın ev sahipliğini Başakşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürü Basri Akdemir yaptı.
 
Başakşehirlilerin ilgi ile takip ettiği programda Hayati İnanç şunları kaydetti, “Bir kimsenin kalbinde eğer Allah (c.c) varsa dünyada ve ahirette de Allah (c.c) onun yardımcısıdır. Kalpte Allah (c.c)’dan başkasına yer varsa ona kimse yardımcı olamaz. Sözünde bereketi vardır, eskiler hep bereketli konuşmuşlardır. Ebu’l Vefa Hazretleri Vefa semtine adını vermiştir. Aslen Konyalıdır. Hazretlerinin vaktiyle oralarda dergâhı vardı, başı sıkışan herkes onun kafasını çalardı. Ebu'l Vefa Hazretleri kim gelirse gelsin kabul ederdi ama bir kişiyi kabul etmedi. Sultan Fatih geldi kapısını çaldı. Ebu'l Vefa Hazretleri müsait değiliz, görüşemeyiz, dönsünler dedi.  Sultan Fatih'in gözleri doldu boynu büküldü ağlayarak şunları söyledi, ‘Gördün mü lala Bizans'ın aşılmaz surlarını açtık bir tahta kapıdan geçemiyoruz’. Sultan Fatih'in geri dönüşümü Vefa Hazretlerine bildiren talebesi söze başlayacakken tutuldu baktı ki hocası ağlıyor. Efendim beni bağışlayın padişahımız dan başka kimseyi bu kapıdan geri çevirmediniz. Ne oldu da siz Sultan Fatih’i kabul etmediniz, diye sordu. Ebu'l Vefa Hazretleri şöyle buyurdu, ‘Gaza askeridir o, bizse dua askeriyiz. Herkes yerinde gerek, gaza askeri beden gibidir dua askeri ise ruh. Eğer bu sohbetin zevkini alırsa taht gözünden düşer devlete ziyan vermiş oluruz. Bunu göze alamadım ve ona dedim ki sultanım şimdi git ayrılık olmayan yerde görüşelim dedim, ben ona randevu verdim’ der.”
 
‘Kabristan görmek insana iyi gelir’
 
Kendi hayatından kesitlere de yer veren İnanç şöyle devam etti, “Ankara'da vermiş olduğun bir söyleşide 15-16 yaşındaki çocuklar bu adam nece söylüyor diye bana bakıyorlar. Fakat bir süre sonra dikkatlerini öyle topladılar ki sinek uçsa duyulacak. Arka sıralarda sürekli yanında ki arkadaşı ile konuşan, sohbeti dinlemediğini düşündüğüm bir öğrenci vardı. Soru sormak isteyen var mı? diye sordum sadece bu öğrenci parmak kaldırdı. Hocam sizi dinlemediğimi düşünüyorsunuz ama ben sizi dinliyorum. İnanmazsanız okuduğunuz bir şiiri size manasıyla okuyayım, dedi ve söylediğim Nabi’den bir beyiti bana okudu. Hatta manasını da okudu ‘Derdimi dökecek bir mektup yazasım var. Yâre göndereceğim içimi boşaltmam lazım. Ancak bakıyorum kalemin ucu eğri. Güvenemedim ben eğriliğine, mürekkep ise kara yüzlü, kâğıt ise ikiyüzlü. Çocuğun beyiti ezbere bilmesine çok şaşırdım. Eskiden nasihat gibi sözleri böyle şiirleri evin dükkânın görünür yerlerine asardık. Gündelik hayat içerisinde siz mutlaka güzel bir söz görürdünüz. Günümüzün en noksan olduğumuz konularından birisi güzel söz duymadan yaşamamızdır. Eğer bir hassasiyeti yoksa hasta ziyaretine gitmiyorsa kabir ziyaretine gitmiyorsa insanlar 30 yıl 40 yıl kabir görmeden yaşayıp gidiyor. Sonuç olarak adamın kalbi kararıyor, bunalıyor. Kabristan görmek insana iyi gelir. Nasrettin Hoca bir gün kabristana gitmiş oturmuş. Onu gören arkadaşı burada ne yapıyorsun hocam demiş. Alacaklı mı bekliyorum demiş.  Adam hoca borçlu senden kaçıyor buraya gelir mi hiç, demiş. Hoca, eninde sonunda buraya gelecek diye cevap vermiş. Dostumuz bize ölümü hatırlatandır, ölümü unutturansa bizim düşmanımızdır. Harp sırasında Ordunun morali bozulduğunda Hz. Ali şiir okurdu. Okuduğu şiirin meali şu, ‘İki gün ölümden korkana hayret ederim. Ölümün geldiği gün ve ölümün gelmediği gün. Ölüm geldiği gün endişe yersizdir, çünkü yapacak bir şey yoktur. Ölümün gelmediği gün ise endişe etmek manasızdır. Bugün ölüm ya geldi ya gelmedi. Geldiyse onu durduracak bir şey yok gelmediyse de telaşa mahal yok. Bu şiirlerle ordu güç kazanırdı. İnsanoğlu çok meydanda açık olanı göremez. Yavru balık annesine söyle dedi, ‘Anneciğim bana suyu anlatır mısın? Anne şöyle cevap verdi, ‘Sen bana sudan başka bir şey göster ben de sana suyu anlatayım’.
 
‘Uğradığın bela seni gönderene yaklaştıran mektuptur’
 
“Kanuni Sultan Süleyman 46 yıl dünya da en büyük güç olan Osmanlıya padişahlık etti. Kanuni, ‘bu dünyaya bunca yıl padişahlık ettim, yaptığın hayırlı işleri say deseler devlet sırlarını söylemem ama şair Bakiyi yetiştirmem yeter’ dedi. Kanuni Baki’yi 15 yaşında saraya getirdi onu himaye etti. Kanuni bir gün Baki’ye kızdı yazdığı bir şiirden ötürü. Şiirde şöyle diyordu Baki, ‘Ben Rabbime teşekkür ederim ki sultanlar unutulacak. Âcizane bizi anarlar bir gün’. Kendisi de şair olan Kanuni Baki’yi sürgüne gönderdiğini bildirmek için bir beyit yazdı. Baki, şöyle cevap yazdı, ‘Sürgün edildim diye üzülecek değilim. Hz. Süleyman Peygambere kalmayan dünya adaşı olan Kanuni’ye de kalmaz. Öyle bir alemde yaşıyoruz ki bu dünya sana da bana da kalmaz’ dedi ve Kanuni emrini geri aldı Baki geri kalan ömrünü İstanbul’da yaşayarak geçirdi.”
 
Behişçi’den bir şiir okuyan Hayati İnanç, ‘Mecnun Leyla’nın evinin önünden geçerken ayağına bir diken batsa sızlanmak şöyle dursun oyalanmaya fırsat buldum diye sevinir’ diyor. Şunu demek istiyor aslında uğradığın bela seni gönderene yaklaştıran mektuptur. Fuzuli’de bunu başka bir usulle söyle, ‘Uğradığın belayı şikâyet konusu sayma kulluğa ters düşer. Bil ki sana gönderilen hediyenin ambalajıdır’. İlaç acı olur. Diken gülün habercisidir. Hayata böyle bakan insanın sırtı yere gelmez” dedi.
 
Program sonunda Başakşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürü Basri Akdemir Hayati İnanç’ a teşekkür ederek, çiçek takdim etti.
 
Söyleşi sonunda tüm katılımcılara İnanç’ın kitabı hediye edildi. 

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner34

banner35